İYİ GÜNDE KÖTÜ GÜNDE
Herkese merhaba,
Benim için radikal insanlık için ne olduğu bilinmeyen bir karar ile 200 eser arasında ilk 10'a giren "marlasinger" takma adı ile katıldığım yarışmadaki öykümü paylaşmak istedim. Bu öykü yaşamdan bir alıntıdır, birçok mix ve tek bir kurgu...
İnşallah artık kimse Fight Club'ı izleyip izlemediğimi sormaz, nolur sormasın.
Beğenmeniz umuduyla, hatta yorum yaparsanız enfes olur, buarada Adsense hesabından para kazanmaya çalıştım ama google bloğumu uygun bulmadı, kısmet, yine merhaba düşük bütçeli günler, merhaba karanlık geceler.
Benim için radikal insanlık için ne olduğu bilinmeyen bir karar ile 200 eser arasında ilk 10'a giren "marlasinger" takma adı ile katıldığım yarışmadaki öykümü paylaşmak istedim. Bu öykü yaşamdan bir alıntıdır, birçok mix ve tek bir kurgu...
İnşallah artık kimse Fight Club'ı izleyip izlemediğimi sormaz, nolur sormasın.
Beğenmeniz umuduyla, hatta yorum yaparsanız enfes olur, buarada Adsense hesabından para kazanmaya çalıştım ama google bloğumu uygun bulmadı, kısmet, yine merhaba düşük bütçeli günler, merhaba karanlık geceler.
Evlendiğimde 15 yaşındaydım, kimine göre geç bile
bana göre erken. Oğlumu kucağıma aldığımda 17 yaşındaydım. Aşk kelimesini
zamanın dizilerinden, filmlerinden duymuştum ama yaşamak hiç nasip olmadı,
kader böyleymiş. Vakitte olmadı ya aslında yaşamaya, mahallede vardı bir çocuk
uzaktan bakınca içim erir, yaklaşınca bayılacak gibi olurdum belki de buna aşk
denir. Üniversiteye giden kızları görürdüm pencereden, elimdeki sütü çalkalayıp
mama yapmaya çalışırken. Ortaokul bitince sormadı bile babam bana, hayırlı
kısmet çıksın evini yuvanı kur diyen annemde haklıydı aslında, ses çıkarmadım
onlara. Okul formamı astığım dolaba, nişan kıyafetimi astım birkaç ay sonra.
Ama yalan yok ben çabuk öğrenmiştim evliliği, oyun gibi düşündüm önce, oynardık
mahallede. Annem evlenirken “Kocanın gönlünü hoş tut kaçmasın.” demişti, ben
hep hoş tuttum. Hiçbir zaman eve elinde çiçekle gelmedi filmlerdeki gibi ya da
“Hazırlan bu akşam dışarıda yiyelim yemeği.”
de demedi ama ben hep hoş tuttum gönlünü, aklıma başka bir şey de
gelmedi.
Biz evlendiğimizde kocam daha yeni üniversiteden
mezun olmuştu, istemeye bile gelememişti okul yüzünden, babam beni verdikten
sonra tanıştım kendisiyle. İlk gördüğümde beni beğenmedi heralde diye düşündüm,
zamanla alışırsın o senin kocan olacak dediler. Kayınvalidem, “O biraz öyledir,
zamanla alışırsınız birbirinize.” dedi, tamam dedim büyüğümdü neticede.
Hep çok çalışırdı, akşamları geç gelir sabahları
erkenden giderdi. Kayınbabamın birkaç kere kızdığını duydum, evini ihmal etme
ne bu böyle diye, kayınbabam böyle deyince daha da gelmezdi eve. Bazen eve
gelip üstünü değiştirdiğinde odanın önünde beklerdim bende, “Hazırlan hadi.” demesini,
hiçbir zaman demedi. O gittiğinde oğlan kucağımda sızardık koltukta, korkardım
yalnız yatmaya da oğlanı odaya bırakmaya da.
Bir gün telefonla konuşurken duydum akşam bir yere
gideceğini, annemi aradım hemen çocuğa göz kulak olması için. Odaya girdim en
güzel elbisemi giydim, ilk önce far sürdüm, sonra göz kalemi, sonra rimel,
bolca da allık sürdüm, sonra da kıpkırmızı bir ruj sürdüm dudaklarıma. Beni
gördüğünde “Ne o düğüne mi gidiyorsun?” dedi. Önce sessizce ağladım, sonra
haklı tabi elbisemi beğenmedi dedim. Keşke görümcemin nişanında giydiğim pullu
elbiseyi giyseydim dedim.
Alt kat komşum tatilden gelince hoşgeldin için
ziyarete gittim, çok yüzdük diyor, çocuklar pek eğlendi babalarıyla çıkmak
bilmediler denizden. Bizimki de severdi oğlanı ama yüzdürmedi hiç denizde.
Kayınvalidemlerin yazlığına bırakırdı arabayla, 3 ay kalırdık yanlarında
kayınbabam çok severdi oğlanı o hep yüzdürdü denizde. Bir de fotoğraf gösterdi,
eşi, kendisi, çocukları kocaman bir masada, şaşırdım elindeki kadehe
tokuşturuyorlar kocasıyla. Bizde yazlıkta her yıl masa kurarız, çokta güzel
mezeler yaparım, rakı da olur yanında ama ben hiç içmedim yanında. Hep
arkadaşlarını çağırır masaya, bende mutfaktan kollarım eksik var mı diye, hiç
içmedim ama sevmem zaten içsem de dokunur bana.
Oğlanın okuluna gittiğimizde ben pek konuşmam,
okumuş adam benden daha çok şey bilir, o hep konuşur hocalarıyla. Bende
dinlerim sessizce, hoca da zaten hep onun gözlerinin içine bakar. Çıkınca da
sorarım, “Üzmüyormuş bizim oğlan hocalarını değil mi?”
Yılbaşlarında kayınvalidemlerde toplanırız, yemekler
yapılır, sofralar kurulur, hep beğenirler yaptıklarımı bende seve seve yaparım.
Gece 12’yi geçince eve döneriz, oğlan huysuzlanır, eşim bizi bırakır sabaha
kadar gelmez, onunda ihtiyacı var tabi kafasını dağıtmaya. Sarhoş gelirse
kalkar hemen bir kahve yaparım.
Kız kardeşim sorar bazen eniştemle aranız nasıl abla
diye, iyi tabi derim neden iyi olmasın. Eve her akşam eli kolu dolu gelir,
sabahta para bırakmadan çıkmaz evden. Akşam gelince sarılıp öpmez ama oğlanı da
kucağından indirmez.
Bayramda seyranda götürür alışverişe, baştan aşağı
alır ne istersek oğlanla bana. Önce kayınvalidemlere gideriz bayramlaşmaya,
ikinci günü annemlere gideriz. Yorgunum ben sizi bırakıp döneyim dediğinde,
tamam derim bende babam her bayram söylenir ardından damat nerede diye. Bazen
öper ellerini gider, bazen de hiç uğramadan bırakıp gider. Oğlanla iki üç gün
kalırız annemlerde, eski konu komşuyu görürüm iyi olur benim içinde.
Bir tane çocuk yaptık Allah bağışlasın ama isterdim
bir tane daha olsun, çalışmıyorum bakarım, oğlana da arkadaş olur dedim
istemedi. Çamaşırı, ütüsü, yemesi, içmesi kolay mı yetişiyor bir can peki,
canım çıkardı sabahtan akşama uğraşmaktan, iyi ki istemedi.
Oğlan büyüdükçe kavga eder oldu babasıyla, yapma
oğlum etme oğlum dedim de anlamaz oldu. Her akşam kavga her akşam kıyamet,
birkaç kere fena dövdü oğlanı. Hakketti mi ne, babasına öyle laflar denir mi
hiç, kendine gel oğlum yapma gözünü seveyim dedim yine anlamadı. Ne güzeldi
küçükken, kayınvalidemlerin yazlığa gidince sessizce otururdu yanımda, biraz
mızmızlandı mı tutuşturuverirdim eline dondurmayı hemen susuverirdi. Babası
gibi mısırı da pek severdi, önce haşlar sonra da tek tek tanelerini yolardım.
Kaşıklaya kaşıklaya yerlerdi baba-oğul. Şimdi neden böyle oldu bu oğlan, babası
ne derse kızıyor, kavga ediyor. Yazık değil mi oğlum adam sabahtan akşama kadar
bizim için çırpınıyor dedim bir kere, ona yazıkta sana değil mi dedi şaşırdım
kaldım.
Mahalleye açılan kuaföre gittik bir defa görümcemle,
“Yenge vallahi abim sarı saç sever.” dedi de simsiyah saçlarımı boyatmıştım
sarıya. Adam beni görünce sen ne yaptın kendine demez mi, bende kabahat ne
uydum o deliye. Yorgun argın gelen adamın karşısına dikilince yedim sayesinde
lafı. Kendi kocasına güzel gözükeyim derken benimde aklıma girdi bir kere.
Oğlan büyüdükçe arkadaşları gelir gider oldu
evimize, bakıyorum güzelce bir kız da geliyor her seferinde. Aynı babası akıllı
oğlum en güzelini de seçmiş hemen kendisine. Babası gibi üniversitelere gidip
büyük adam olduğunu da görseydim başka bir şey istemeyecektim. Aklı bir karış
havada babam okumuşta ne olmuş diyor, yapma etme oğlum olur mu, baban gibi
tahsilli olmalısın sende.
Bizimki ara ara gelmez oldu eve, arıyorum açmıyor.
Sabahı sabah ederdim o günlerde, başına bir şey mi geldi ne oldu demekten
yatamazdım sabahlara kadar. Aklıma daha kötü şeylerde gelirdi de konduramazdım
çoğu zaman. Kayınvalidemler duymuş eve gelmediğini bizim oğlandan, sordu bana
da öyle mi diye, “Öyle oldu anne ama birkaç kere.” Ne deseydim ya kadıncağıza,
yıllarca kızından ayırmadı beni, yediğim önümde yemediğim arkamda. Olur öyle
şeyler arada anne dedim, sen canını sıkma.
Bir ay oldu eve gelmedi, nerede bu adam, ne yapıyor
demekten uykularım gitti, iştahım bitti. Oğlan huysuzlanmasın diye belli de
etmemeye çalıştım ama olmuyordu sonunda. Yıllardır bir tatlı sözünü beklediğim
gibi bekledim, bir güler yüzünü beklediğim gibi bekledim koskoca bir ay.
Kendinden önce geldi boşanma celbi, anlamam da evrak falan. Adınıza gelen bir
posta var dediğinde postacı bana mı dedim hemen, evet banaymış. Oğlan okuldan
döndüğünde bulmuş beni baygın, elimde de kağıt, keşke görmeseydi öyle şimdi
daha çok kızacak babasına. Gözlerimi açtığımda görümcem kolonyayla ovuyordu
bileklerimi. Kayınvalidem de için için ağlıyordu, kendime gelince kalkıp
sarıldım, omzunda ağladım.
Tek tek topladım eşyalarını, diş fırçasına kadar
koydum çantasına, kayınpederim eşyaları almaya geldiğinde baktım gözleri dolu
dolu dolduruyor eşyaları asansöre. “Yapma baba, üzülme.” diyebildim sadece. “Nasıl yaptı bu çocuk
böyle aklım almıyor.” dedi. Onun bunu
aklı almıyordu, ben yirmi yıl aklım almadan yaşadım, yirmi yıl bugün güzel
olacak diye yaşadım. Dövmezdi, sövmezdi hakkını yemeyeyim ama hiçte sevgi
göstermezdi. İlk on gün çıkmadım yataktan ağladım durdum, babam geldi götürmek
istedi, annem geldi benden daha çok ağladı gitti.
Oğlan bir daha görüşmem onunla dedi, yapma oğlum
babandır dedim dinlemedi. Üniversite bitince getirip elimi öptürdüğü kızı
istemeye de kayınbabam ve kayınvalidemle gittik, düğünde de istemedi babasını.
Şimdi torun bakıyorum evde, yine camdan bakıp mamayı çalkalarken görüyorum
okula gidenleri. Olsun diyorum benimde kaderim böyleymiş, kapı çalıyor gelin gelmiş
çocuğu almaya, giydirip veriyorum kucağına, ben yine camdan bakıyorum dünyaya.
İşte böyle, bugün beni düşündüren bir şarkıyı paylaşmak isterim;
Yorumlar
Yorum Gönder