DEĞİRMEN

DEĞİRMEN

Sabahattin Ali ye hayranım ölüyorum, bitiyorum. Nerdeyse iki yıl kadardır Kürk Mantolu Madonna kitabını okuması için insanlara yalvarıyorum, yine olsa yine yalvararırım.Evet bu hayattaki görevlerimden biri, kendi isteğimle seçtiğim bir görev daha ne olsun. Kürk Mantolu Madonna yı okumayan aşktan, meşkten, tutku falan bahsetmesin, adam yazmış çatır çatır alın okuyun, aşk öyle olmaz böyle de olmaz, işte benim yazdığım gibi olur. Bu kitap üzerine saatlerce günlerce konuşabilirim,düşünebilirim.En son bitirdiğim kısa kısa hikayelerden oluşan Değirmen kitabı da bir o kadar etkileyiciydi hele de giriş hikayesi olan Değirmen hikayesi yine başlı başına bir açılım, bir analiz, bir nedir ne denir bilemiyorum, Sabahattin Ali karmaşasının hikayede de romanda da nefes alır hala gelmesi durumudur.

Bu kitapta birşey beni çok etkiledi, çünkü bu biz insanlığın ortak olduğu durum, ortaklaşa kullandığımız psikolojik çelişkimiz artık ne ise adı, tanımlaması zor, anlatması hayli uzun.

Aynadaki adam bana şöyle diyordu:
"Gafil!...Burada seni sıkan,halk,muhit değil kendi mevkiindir;sen efendi olmak kabiliyetinde değilsin...Sen nizam ,kanun gibi kayıtlara tabii olamayacak kadar serserisin...Muayyen bir daire,muayyen bir ikametgah seni sıkar, sana her gün değişen bir iş,her gece değişen bir yatak lazımdır...Ne yazık ki bunları daha şimdi anlayabiliyorsun...Artık yapacağın, mukadderin olan yaşayışa avdettir.Bunun için de evvela başından melon şapkayı,sırtından kolalı gömleği çıkarmalı,siyah fanilanla tam bir uçarı olmalısın...Göreceksin ki hayatın zevki değişikliktedir...Ama öyle elbise değiştirir kadar basit olanlarında değil,hayatına yeni bir istikamet verecek kadar büyük tenevvülerde*...
Bundan sonra aç kalmayı spor,dayak yemeyi eğlence bilecek,kendinden kuvvetli olanlara aktör,kendinden zayıf olanlara hakim, enayilere karşı insafsız olacaksın...Bilmelisin ki,yaptıkların zekanın hamakate** galebesinden  ibarettir...Artık hayatının sahifelerinden yeisi,bedbinliği,kederi sil,çünkü kuvvetli bir kafanın sevince çeviremeyeceği ıstırap yoktur...Hadi...Düşünme...İstanbul'a dön...Kendi hayatına dön!..."

Kaymakam olduğu küçük kasabada aynada bunları söyleyen adam ile gözgöze geldikten 2 gün sonra kendini İstanbul'da bulur ve hayatının sonuna kadar "siyah" fanilasıyla ayakkabı boyacılığı yapmaya başlar.

Hayat kararsızlıklarımız ve mutsuzluklarımızın çemberinde akıp gidiyor,her gün ettiğimiz şikayetler bizi kesinlikle gururlu kılmıyor.Heycan aramak boşuna belki de ya kabullenip devam etmek ya da işte böyle bir "siyah" fanilayla tamam demek.

Taktir sizin, benim,hepimizin

*Çeşitliliklerde.
**Aptallığa

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İTAATKAR BİR KÖLE

CANIMI SIKAN BAĞZI ŞEYLER

OMG Nerdeyse 2 Yıl Olmuş!!!