FAMILY

FAMILY

Bugün bana yazdıran neden bir türk filmi sahnesi, yükselen kova burcuyum tabi ki pembe panjurlu ev hayali kurmuyorum yanlış anlaşılmasın, hatta baya baya gerçeklerle ilgileniyorum. Birçok kez sorulan "Türk filmi sever misin?" ya da izler misin sorusuna "yani çokta bayılmıyorum." cevabını vermişimdir. Türk filmi izlerken orada olan olaylara veya dramaya bakıp hüzünlenmiyorum, genellikle eski tarih kokan İstanbul görüntülerine, bazı sahnelerde olan saf ve tertemiz mutluluklara falan hüzünleniyorum.

"Oh Olsun" filmine denk geldim bugün televizyonda bu arada ben televizyon izlemiyorum, sadece belgesel izliyorum demeyeceğim. Her kim bunu söylüyorsa zaten asla böyle yapmıyor. Yani Youtube'ta makyaj videosu izlemek, ya Netflix'te bomboş entrika dolu İspanyol dizisi izlemekten çok farkı yok gibi. Evet yine düşüncelerimi tüm açıklığıyla yazdığıma göre konuya geleyim...

Filmde bir sahne var Münir Özkul baba karakterinde ve 5 çocuğu var, bir yılbaşı akşamında ailecek masaya oturmuşlar yemek yiyorlar,bulgur pilavı var bir de bütün bir tavuk var, evin annesi tavuğu eliyle parçalayarak herkese birer parça koyuyor, kendisi hariç.

Çok acayip değil mi, ne düşünürdünüz bu sahneyi gördüğünüzde?

İtiraf ediyorum benim gözlerim doldu, nasıl dedim yani koca bir tavuk ve herkes baya büyük parçalar düşerken yani anne o şekilde pay ederken kendisine hiç almaz. Biz çok mu benciliz, bundan 30 yıl önce anneler bunu mu yapıyordu, ya da bana şu 2020 Türkiye'sinde bu niye bu kadar ilginç geldi. Çok mu zekiyiz herşey için mükemmel çözümlerimiz var, çok mu düşüncesiziz ya da gerçek bir aile olunduğunda zaten böyle mi olması gerekiyor.

Durumun diğer ilginç tarafı da şu, masada bulunan bütün çocuklar tavuğu yemeye koyulurken baba karakteri kendi tavuğunun yarısını anneye veriyor. 

Neredeyse her gün sadakatsiz ilişkiler, biten evlilikler, yürümeyen beraberlikler hatta kadın cinayetleri, darp edilen kadınlar hakkında konuşurken olması gereken ya da olduğunda mükemmel olabilecek şeyler için konuşmuyoruz, konuşamıyoruz tabi bizde haklıyız belki de çünkü acayipliklerle dolu türlü olayların hepsinden haberimiz var. Birkaç gün üzülüp, kırılıp herşeye kaldığı yerden devam ediyoruz, hatta üzülürken bile devam ediyoruz, ağladığımızda da koşuyoruz, güldüğümüzde de .

Birkaç ay önce domuz gribi olmuştum ve erkek kardeşimi beni hastaneye götürmesi için aradım, telefonu sessizdeydi. Çünkü biz birçok şeyle kendi başımıza mücadele etmeyi öğrendik, kötü birşey olduğunda da hemen hemen herkes hastaneye tek başına gidiyor, birçok insan ailesinden ayrı yaşıyor ya da beraber yaşarken de aslında ayrı. Büyük yılbaşı yemeği için hiç kimse evde toplanmıyor, ya da bayramlarda hepimiz tatil planı yapıyoruz, hatta ailemizle tatile gitmeyeli epey zaman olmuş, ya da memleketimize bile belki hiç gitmemişizdir.


İşte böyle, bir film sahnesi beni buralara götürdü.
Halil Cibran şunu diyor;"Pencereden baktığında güneşi esirgemiyorsa gökyüzü, birileri bugünlerin bedelini ödediği içindir."


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İTAATKAR BİR KÖLE

CANIMI SIKAN BAĞZI ŞEYLER

OMG Nerdeyse 2 Yıl Olmuş!!!