Kayıtlar

2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ŞAHSİYETİ HATIRLA!

Resim
Haluk Bilginer'in Emmy ödülüne layık görüldüğü "Şahsiyet" dizisi efsanedir, Netflix'ten bakınız derim. İyi ki söyledim yoksa kimsenin haberi olmayacaktı. Bugün diziye ait bir söz okudum; "Kadınlar erkekler aldatır sanıyor, erkekler kadınlar aldatır sanıyor, bilmiyorlar ki bu bir şahsiyet meselesi." fazlasıyla düşünülesi... Bunu düşünürken bir yandan aldatmanın sadece fiziksel bir eylemden ibaret olup olmadığını da sorgulayalım, mental olarak o ilişki de değilsen, hala eskilerden bahsediyorsan, gerçekten duygularından emin değilsen ve dengesiz davranıyorsan ki dengesiz olmanın tek nedeni bu mu onu da irdelemek lazım. Yine brain storm tadında zincirleme düşünüyorum. Eğer böyle ise geriye zaten fiziki olarak aldatmış olman kalıyor ki, bu da yani çok ta şey değil. Takılma yani buna. Birkaç arkadaşım ile bunu sorguladık, yani ben dünyevi şeylerden konuşmayı fazlasıyla seviyorum ama ortak payda da buluştuğumuz bir konu da bundan da bahsetmeye başladık. Evli b...

İYİ GÜNDE KÖTÜ GÜNDE

Resim
Herkese merhaba, Benim için radikal insanlık için ne olduğu bilinmeyen bir karar ile 200 eser arasında ilk 10'a giren "marlasinger" takma adı ile katıldığım yarışmadaki öykümü paylaşmak istedim. Bu öykü yaşamdan bir alıntıdır, birçok mix ve tek bir kurgu... İnşallah artık kimse Fight Club'ı izleyip izlemediğimi sormaz, nolur sormasın. Beğenmeniz umuduyla, hatta yorum yaparsanız enfes olur, buarada Adsense hesabından para kazanmaya çalıştım ama google bloğumu uygun bulmadı, kısmet, yine merhaba düşük bütçeli günler, merhaba karanlık geceler. Evlendiğimde 15 yaşındaydım, kimine göre geç bile bana göre erken. Oğlumu kucağıma aldığımda 17 yaşındaydım. Aşk kelimesini zamanın dizilerinden, filmlerinden duymuştum ama yaşamak hiç nasip olmadı, kader böyleymiş. Vakitte olmadı ya aslında yaşamaya, mahallede vardı bir çocuk uzaktan bakınca içim erir, yaklaşınca bayılacak gibi olurdum belki de buna aşk denir. Üniversiteye giden kızları görürdüm pencereden, elimdeki sütü ça...

DEĞİŞTİM

DEĞİŞTİM Günaydın herkes, aa bunu demek ne kolaymış, gü-nay-dın Sabahın köründe bunu bana yazdıran sevgili okuyucularım, istatistiklere baktıkça bir sevinç geliyor. 28 yıllık hayatımda çok zor, çok baskın bir karakter olduğumu düşünerek dertlenip durdum, baya üzüldüm,ağladım, neden çenemi kapatamıyorumm, neden tamam canım,olur canım diyemiyorum, nedennn Yani hala diyemiyorum tabi, neyse onu diyorum, Halil Cibran ile ilgili bir araştırma yapıyorum buaralar, nedense fazlasıyla ilgimi çekti ve arapçadan çeviri şiirler olmasına rağmen son derece anlaşılır ve etkileyici, buarada itiraf ediyorum Ahmet Telli okuduğum bir günde yine umarsızca gözlerim yaşlarla doldu; Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen Ömrümüzde karşılıksız sorulardı hepsi bu Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen Kum taneleri var ya onlardan birindeyim Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum... Bunu nasıl y...

CANIM ÖYLE İSTEDİ

CANIM ÖYLE İSTEDİ Kulak üstü kulaklık kadar mükemmel bir şey var mı? Varsa da ben bilmiyorum, ya da ben çok tamahkarım, hatta bu kulaklığı aldığım ilk gün bir arkadaşımla kulaklıktan telefonla konuşuyordum ve aşırı mutlu olduğumu bu şekilde telefonla konuşmanın dünyanın en rahat şeyi olduğunu söylemiştim, o da bana "Kız sen ne kolay mutlu oluyorsun" demişti. Aşırı haklıydı. Ofisin içinde de kulaklıkla işlerimi yapıyorum ve artık herkes bu görüntüye alıştı, cihazın başına oturmuş çalışıyorum ve bir yandan kendimle baş başa şarkı söylüyorum bazen içimden bazen dışımdan, hop oradan kalkıyorum ekstraksiyonlara bakıyorum iyiler güzeller, tartımın başına bir sandalye çekip kabloları keserken şunu dinliyorum; İkiye on kala-Bazı şeyler telefonda eksik anlatılır. Mecidiyeköy'de oturduğumu bilmeyen yoktur, en azından yazılarımı okuyan herkes bu konuya hakim. Aşırı fazla trafik var ve her zaman aşırı fazla trafik var. Karşıdan karşıya geçeceğim bakıyorum, gözleri görmeyen bir ka...

YOUR WAY

Resim
YOUR WAY Söylemeden edemeyeceğim teşekkürler bloğumu okuyan herkes... Sürekli görüntülenme gördükçe mutlu oluyorum,birileri bir yerlerde belki de konuşuyordur diyorum. Hepimiz youtuber olmak istiyoruz, bi ara da fotoğrafçı olmak istiyorduk. Neden her şeye bu kadar kısa yoldan ulaşmak istiyoruz; hayat çok yorduğu için mi, insanlar çok yorduğu için mi, çalışmak çok yorduğu için mi, aşk meşk işleri çok yorduğu için mi ne için ne? Saçma sapan kanallar açıp saçma sapan videolar koyuyorsunuz, kusacağım artık! Halbuki ben Youtube'a gezgin videoları ve tabi ki de Leyla ile Mecnun izlemek için girerken bu videoları görmek zorunda mıyım; "bilmem neyde bilmem ne yaptım, bilmem ne challenge" gerçekten berbat, hiçbir derinliği yok ve en kötüsü de buradan para kazanabileceğinizi düşünüyorsunuz. ÖSS'de (yani en azından üniversite giriş sınavının adı benim girdiğim zaman buydu) kassaydınız da daha çok para kazanacağınız bir şey okusaydınız, bunu kendime de tavsiye etmiyor değil...

GÜN OLUR ASRA BEDEL

GÜN OLUR ASRA BEDEL Cengiz Aytmatov bu efsane kitabı yazarken neler düşündü bilmem ama ben bu satırları yazarken baya düşündüm baya baya... Hayatımın bir anda nasıl değiştiğini belki yazarak her zaman yaptığım gibi rahatlayarak anlatacağımı düşündüm. Annem bir trafik kazası geçirdi, 7 gün yoğun bakımda kaldı.Burada paylaştığım bir yazımda hayatımda hiç o kadar ağladığımı hatırlamıyorum demiştim halamın vefatından bahsederken. Hayatımda yani 28 yıl çokta bir hayat ise ki ben kendimi 50 yıl yaşamış gibi hissediyorum.  Hayatımda hiç o kadar uzun süre aç kalmadım, o kadar uzun süre uykusuz kalmadım, o kadar uzun süre ağlamadım, o kadar uzun süre insanlara nezaket göstermek zorunda kalmadım. Evet yanlış duymadınız "nezaket göstermek zorunda kalmak" ve hala gösteriyorum. Koca Türkiye Cumhuriyeti' nde 80 milyon insan yaşıyor ise yarısından fazlasının acil psikolojik destek alması gerekiyor. En acilinden diyebilirim. Arkadaşlar,dostlar,baylar,bayanlar yemeyin içmeyin...

BİZ ELEŞTİRELİM

Resim
BİZ ELEŞTİRELİM Armudun sapı,üzümün çöpü diyoruz,demekle kalmayıp daha acımasız ne söyleriz deyip baya kurgu yapıp dan dan dan söylüyoruz. Sabah 6 da kalkıyoruz,ya kahvaltımızı bir gece önceden hazırlamalıyız,ya da yağlı poğaça alıp servise doğru yürümeliyiz,soğuk ve horlama dolu servisten iniyoruz ve on saatimizi geçireceğimiz modern hapishanemize varıyoruz.Kart okuturken hep değişik hissederim kendimi,orada olduğumu kanıtlamak için bir karta ihtiyacım olması düşündürücü gelir.Ofise giriyoruz işte bir gözümüz kapalı,halbuki açık olmalı, 6 da kalkan herkesin uykusunu çok iyi almış olması lazım ki mesai saat 8 de başlıyor.Bir gün önceden hazırladığımız taze olmayan kahvaltımızı ya da pastaneden aldığımız yağlı poğaçayı yemeye koyuluyoruz.Akşam 7 de evdeyiz,gün içerisindeki detaylara girmiyorum can sıkıcı. Sonra bir de kalkıp bunları yaşayıp gün içerisinde,üşenmeden başlıyoruz eleştirmeye. Düşündüğümü söylemekten çekinmem bilen bilir,hatta siz uyurken bile ben gerçekleri söy...